Pazartesi, Mayıs 02, 2011

Rock the Casbah

İnsanın en büyük düşmanının kendisi olması, ne garip şey. Düşman da demeyelim de, bilmiyorum işte başka bir şey diyelim. Dünya üzerinde benim için gelmiş geçmiş en büyük savaş kendime karşı giriştiğim sanırım. Üstelik savaştaki iki taraf da kan çıkarmak için giriyorlar birbirlerine. Acımıyorlar. Nükleer füzyon teknolojisiyle çalışan bombalar, otomatik tüfekler, teknoloji harikası tanklar, havada sineklerin kanatlarını bile vurabilen uçaklar. Hepsi var. Kendimle savaşıp duruyorum aynı soru sorup cevap alma karmaşası içinde. This is the fucking 'Nam.


Metafor bu kadar yeter. Bu gece pek metafora gelecek halim yok. Düşüncelerimi tercüme etmeye bile halim yok ya, neyse işte.


Aklımda bugüne kadar sormaktan en çok zevk aldığım soru var. Gerçekten neon ışıklı tabelalarla beynimin içinde yanıp sönüyor. Her gün, her saat, uyurken bile.

"Should I go? Or should I rock the casbah?"

Eskiden bu soruya ne için olursa olsun ve ne cevap verirsem vereyim hep aynı şeyi yapardım. Gitmek.

Bu kez içimden bu soruya karşılık olarak çıkan cevap beni 15 yaşında ilk kez alkol almış bir kız çocuğuna döndürüyor. Sallıyor, korkutuyor ve heyecanlandırıyor. Bazen cevaplara ihtiyacın yok, bunu anlıyorum.İnsan sadece içinden geleni yapmalı. Hayatın en zor olduğu noktada da, en kolay olduğu noktada da insan yalnızca kulağındaki sesi dinlemeli, uğultuyu değil.

Ha, o cevaba gelince, merak ediyorsanız söyleyeyim;

Fuck it.

Let's rock the casbah.

Hiç yorum yok: