Perşembe, Aralık 21, 2006

...Tüm siz insanlar için birer mermi var tabancamda...

Gecenin soğuğunda yürüyorum... Sadece bir kaç aydır yaşadığım bu yabancı topraklarda yürüyorum... Saat gecenin bir saati, önemi yok ışığı görene kadar, dedim ya insomnia var bende, gözlerime kumlarını serpip bana uykuyu getiren kum adamın gece vardiyasında yer almıyorum... Burdan gidebilmeyi diliyorum, kafamın içinde bunları döndürüyorum... Zaman yolculuğunu düşlüyorum... Her şeyi baştan değiştirir miydim? Zannetmem. Hepsini kendim yapmadım mı sonuçta? Pişmanlık hiç bir zaman hayatımın bir parçası olmadı çünkü hiç bir zaman kaderci olmadım. Eğer yaptığın kötü şeylerden pişmanlık duyarsan ve zamanı değiştirmek istersen iyi şeyleri de değiştirmek istersin... Zamanı değiştirmek? Yapamayacağımı mı düşünüyorsunuz? Sizin yanılmaya başladığınız nokta tam burası, beni özel yapan bu... Siz bir şeyleri hep düşünüyorsunuz, hayallerle yanıp tutuşuyorsunuz, ben mi? Ben harekete geçmek için düşünmüyorum, sadece harekete geçiyorum. Mantıksız gibi gözükebilir, sorumsuzluk, düşüncesizlik belki?.. Ama ne demişti çok eski bir dostum bizim gibileri tarif etmek için? Hah! Ben hiç bir zaman mantıklı bir adam olmadım ki zaten!.. Sorun burda başlıyor,siz çok mantıklısınız, dedim ya, beni özel yapan da bu...

En başa dönersek; zamanı değiştirmek istemiyorum... Yalnızca yürümeye devam ediyorum... Sabah oluyor, yüzüme bir kaç damla su çarpıp derse gidiyorum... Doktorasını bile defalarca verememiş, karakter sorunları olan cüce bir çizim hocasının laflarını çekiyorum... Beni tüm sayısal derslerden nefret etmeye zorlayan o sarı sayfalara basılmış iğrenç kağıt kokulu sınav sorularıyla boğuşuyorum... Koşuşturma... Sen o çizimleri dik koy ve üzerine otur! O sınav sorularını da sadece yazabiliyorsunuz! Kimin çözdüğü hiç önemli değil! Dedim ya ; boş işlerle uğraşıyorsunuz! Tüm bunları geçtim taktığım küpeye, giydiğim giysiye, yediğim yemeğe, gezdiğim insanlara laf eden insanlar var bu dünyada! Kötü haber sizler için dostlarım, beş para etmiyorsunuz...

Tüm bunlar bittikten sonra odama dönüyorum eşyalar bi yerde, defterler kalemler her şey dağılmış... Beni dağınık olarak adlandırıyorsunuz... Sizin sorununuz, siz etrafı düzenlemek için uğraşıyorsunuz ben daha önemli şeylere konsantre oluyorum... Alıyorum elime kalemi bazen dünyanın en aptal eylemi olan ders çalışmak için... Gerçekten de ders çalışmak dünyada yapılabilecek en aptal eylemdir hiç bir yaratıcılık içermez, hiç bir ilerleme kaydettirmez... Sizin sorununuz, hiç biriniz yaratmak için uğraşmıyorsunuz , çalışıyorsunuz, ezberliyorsunuz, akıllı olduğunuzu düşünüyorsunuz... Ben düşünmüyorum,bunu kanıtlamak için bir şeylere çalışmıyorum, bir şeyleri ezberlemiyorum, ben biliyorum. Beni özel yapan da bu...

Gece yine yaklaşıyor; günün en sevdiğim zamanı... Şöyle bir bakıyorum da uyumuyorum hiç... Neden mi? Benim insomniama "hastalık" adını takan sizsiniz... Ne demişti Hayyam? "Kalk,uyuma! Uyumak için önümüzde sonsuzluk var..." Evet dönüp bakınca ben sizin sisteminizin her çarkını kırıyorum... Bize ders çalıştıran, bir şeylerden ders aldıran kurulu sistem değil mi? Uyutan, zamanda yolculuk yaptıramayan... Siz, cennetteki meleklerin hayaliyle,onlara kavuşmak için dualar ediyorsunuz, Tanrı'ya yakarıyorsunuz... Ben oralarda bir yerde beni bekleyen meleğimin varlığıyla huzur buluyorum... Beni özel yapan da bu...

Bunları egomu tatmin etmek ya da kendimi peygamber ilan etmek için yazmıyorum... Harekete geçmek için bir yol göstericiye, yukarıdan inen yazılı kurallara ihtiyacı olan sizlersiniz... Dedim ya ben harekete geçmek için hiç mi hiç düşünmüyorum...

Tüm siz insanlar için birer mermi var tabancamda ama ben tabancamı bir kenara fırlatıyorum, dedim ya daha önemli işlerim var benim... Gün yine ilk ışıklarıyla geliyor ve ben gözlerimi kapatıyorum, şimdiden bugün de karşılaşacağım, boş, bir yerlere gelmeye çalışan, hiç bir şeyi yaratamayan insanlar için bir hüzün, gerçeğin çoktan farkına varmış olanlar için de bir umut kaplıyor içimi... Ama zaten onları olabildiğince yakınlarımda bulunduruyorum...

Hiç yorum yok: