Cuma, Eylül 14, 2007

Yağmur Düşmüş mü?

Hiç içimde yazasım yokken, gecenin bu vakti bir anda buluverdim kendimi burada... Ben son zamanlarda neler yaptım? Nasıl bir insan oldum? Ne hatalar yaptım? Hayatımda neleri değiştirdim? Ne aldım? Ne verdim? Ben, sadece ben miydim? Ben, içimde yarattığım hayali diyarda saklanıp dışardaki ben'e kendini göstermeyen ben miydim? Ben? Hangi ben? Nerdeydim? Ben, her zamanki ben, ve aynı zamanda hiç olmayan ben...


Yalnız kaldıysan, kalkıp pencerenden bir bak...
Güneş açmış mı? Yağmur düşmüş mü?
Dön bak dünyaya...

Herkes gitmişse, sakince arkana dön bir bak
Dostun kalmış mı? Aşkın solmuş mu?
Dön bak dünyaya

Bir sonbahar kadar yalnız
Bir kış kadar savunmasız
Ya da ilkbaharsan, yolun başındaysan...

Asla vazgeçme, kalkıp da pencerenden bir bak
Güneş açmış mı? Yağmur düşmüş mü?
Dön bak dünyaya...(*)


Oturdum odamda kapım kapalı, ama camlarım açık... Rüzgarı dinliyorum, susturdum dünyanın kalanını, kendimi dinliyorum. Dünyadaki tüm ışıkları kapattım şimdi, ama masamdaki açık... Bana dönük, kendime bakıyorum, yüzüme bakıyorum.

Başım dönüyor ara sıra... Yanlış anlama, sağlıksal bir şeyim yok sanırım. Yalnızca başım dönüyor. Dünyayı durdurup başımı döndürüyorum, o kadar. Kaldırıp başımı haykırıyorum... Korkuyorum ara sıra... Yanlış anlama, göt korkusu değil ki benimkisi. Yalnızca korkuyorum işte. Eğip başımı hıçkırıyorum...

Gökyüzüne bakıyorum başımı yerden kaldırıp... Göğsü yerden hiç kalkamayan solucan gibi hissediyorum kendimi bir anda... Neden mi? O kadar uzun zaman olmuş ki gökyüzüne bakmayalı... İnsan kalabalıklarının içinde hapsolup gözlerimi gereksiz yerlerde gezdirmekten yukarıya bir kez olsun kaldıramamışım... Gökyüzüne bakıyorum dönüp... Kara bulutlar kaplıyor. Küçük bir delik bulmalıyım kendime, yağmur geliyor...

Alice, harikalar diyarına girerken hiç bir şey yoktu ki aklında... Bir beyaz tavşan, bir sabun ve kendisi; Alice. Ardından da küçücük bir kapı bilmediği yerlere uzanan. Atıverdi adımını Alice. Savunmasızdı belki, korkmuştu ya da, sadece giriverdi... Ah Alice... Belki de hiç düşmemeliydin o tavşan deliğinden? Ama öte yandan; Alice, harikalar diyarına girerken hiç bir şey yoktu ki aklında...

Ara sıra telefonumun hoparlörlerim üzerinde yaptığı etki sonucu çıkan sesleri duyup umutlanıyorum... Alıyorum o gereksiz metal ve plastik yığını telefonu elime ve... Yine kötü bir haber, ya da gereksiz zırvalamalar... Aramayan eski dostlar, arayan bir sim operatörü yetkilisi falan filan... Fırlatıp atasım geliyor ama izin vermiyor, modern dünyanın gereklilikleri buna izin vermiyor sanırım. Çok mu abarttım?

Resim diye bir yazı vardı burlarda bir yerlerde, işte ordaki resmi karaladık hep beraber, üstüne de o karaları örtsün diye bembeyaz boyayı atıverdik; şimdiki yaşamımız çıktı ortaya, herkes kafasına göre bir şeyler çizdi üstüne, kafam karıştı.

Akvaryumun dibine çarpıp geri sekmenin hayaliyle bırakıverdim kendimi suya... Bu balık niye öldü diye sorarsın ya kendine o küçük kırmızı balığı akvaryumun yüzünde ölü görünce, öyle bir şey oldu. Özdemir Abi'nin zamanında dediği gibi;
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi...
Açtım gözlerimi baktım akvaryumun dibindeyim. Çarpıp da sekemedim geriye? Neden ki?

Şimdi dönüp arkama şöyle bir bakıyorum... Dostum kalmış mı? Aşkım solmuş mu? Koca dünyaya, içimdeki o kocaman diyara dönüp de bakıyorum... Kocaman diyara, küçücük penceremden bakıyorum... Gördüklerim penceremle mi sınırlı? Göreceklerim gördüklerimle mi?

Belki de bir ilkbaharım, yolun başında... Belki de ilkbaharız henüz; yolun başında... Birbirimizin yanıbaşında, dünyanın ucunda, ışıkların altında ve yolun başında...

Artık düşünmenin gereği yok... Gözlerimi kapatıyorum yine... Penceremden tırmanmak için... Ah bir boyum yetişse... Ama olsun, gözlerimi kapatıyorum... Hayallerim varken, gerçeğe gerek yok çünkü. Dünya etrafımda hız sınırını çoktan aşmış dönüyor... Çılgın bir şey bu. Ah bir görebilseniz... Ama olsun, şimdi kalkıp da bakıyorum, gözlerim kapalı... Neden mi? Çünkü hayallerim yanıbaşımdayken gerçeklerle işim yok, onlara ihtiyacım yok... Hayallerim bir göz kırpması kadar yakın, gerçeklik bir bardak kahve kadar uzakken, içimdeki boşlukla işim yok benim... Yalnız kalmışken ne güneşe, ne yağmura hiç birine ihtiyacım yok...

(*)Dön Bak Dünyaya-Pinhani

Hiç yorum yok: