Çarşamba, Eylül 05, 2007

Ordan Burdan v2.0

Bu yazıya başlarken hiç böyle bir başlık koyup böyle bir şey yazmak yoktu aklımda ama ne bileyim canım istedi... Hatta asabım bozulursa blogumun (olmayan) formatını değiştirip "Ordan Burdan Blogu" derim, arkasından da sırf böyle yazılar yazarım şişersin sıkıntıdan sayın okuyucu...

Ne tercümeydi ya... Şu ilk çeviri denememden bahsediyorum... Çevir çevir bitmedi... (aslında sonuna kadar yalan, ben nasıl olsa gözüm kapalı çeviririm gibi çılgın bir fikre kapılınca lastik gibi uzadı ve ömrümün iki haftasını yedi alet...) Ama sonunda gelen sonuç tatmin ediciydi, maddi yanını tamamen bir kenara bıraktım, Naruto'nun gazı gibi son iki gün sabahlayıp da tam son teslim tarihinin sabahı 7'de dökümanı e-maille yollamanın nasıl bir tatmin olduğunu emin olun tahmin edemezsiniz... Bir de tabi ömrümde kazandığım ilk gerçek paraydı... Hepsi için bitanecik Pelin teyzeme teşekkür ediyorum. (Ve evet Pelin teyzeciğim iflah olmadım daha da çeviri istiyorum daha da çok yapıcam hem artık daha tecrübeliyim:)

Bir konsol furyasıdır dünyayı sarmışken ben de bundan faydalanayım dedim... İlk önce playstation 3 düşünürken son bir caymayla xbox360' a karar verdim birtanecik gözlerinden öptüğüm okur... Alet 250 sterlin civarı, para problem değil de Avrupa'dan sipariş verince gümrük el koyuyor bu tarz aletlere (acaba ne yapıyorlar sonra? açıp oynuyor mudur ki şerefsizler? yok, sanmam...). Neyse, ben de o yüzden halihazırda Viyana'da olan babama, "baba bana ordan bi xbox 360 bakar mısın?" içerikli üstü kapalı bir mesaj attım... (en az benim kadar sivri zekalı olan babamın, "aha da baktım evet şurda şurda vardı çok güzeldi bence kesinlikle almalısın" gibi bir konuşma yapmasını bekliyorum döndüğünde okuyucu... (ama harbi ya problemim para değildi, lojistik sebeplerdi... ya bakma öyle, harbiden...) Babam yarın geliyor, eğer almış olursa bir xbox (yüzde 14 ihtimal verdim kendimce ben buna) ilk oyunumu oynarken vidyo çekip upload edicem söz! (bir de yasin le iddiaya girdik babam onu alırsa ilk oyunu yasin alıcak)

Bioshock,bioshock,bioshock... Daha önce milyon tane oyun oynadım sayısız kere ateş ettim ama hiç bir oyun belki bu kadar işlemedi içime... Minicik, masum, ufacık kız çocukları düşünün içlerine doğarken genetik materyalleri güçlendiren bir madde konulmuş (böyle mi anlatılır kısa anlatıcam diye ya, sıçtım içine...) ve onları korusun diye yanlarına verilmiş kocaman zırhlı savaşçılar. Oyunda güçlenmeniz için kızların taşıdığı maddeyi kızdan almalısınız. Büyük savaşçıyı öldürdüğünüzde masum kız sizin kocaman ellerinizden saklanmaya çalışıp çığlıklar atıyor, öldürme beni diye... Ve size sunulan iki seçim; ya kızın içindekini çıkarır onu kurtarırsınız ve çok az miktarda genetik materyal alıp güçsüz kalırsınız, ya da kızı öldürüp sonuna kadar sömürürsünüz... Kızın kurtarıldığında yüzünde oluşan temiz ifadeyi bir görmelisiniz... Hiç kıyamıyor insan ve benim oynadığım oyunlar tarihinde bir oyun ilk kez oyuncuya vicdanını sorgulatıyor... (ha, ben önüme geleni öldürüyorum, o ayrı... -power,unlimited power!!!, ehem...-)

Anneme doğru geçiş yapıyorum bu aralar... Çok özledim onlarla yaşamayı galiba ve tüm yaz toplasam iki hafta yanlarında durdum... Evet, onlara ödemem gereken bi borcum var... Ve tabi annem, teyzem ve anneannem tüm yemeklerin odama, kahvaltıların yatağıma gelmesi, suuuu diye hafif bir çığlık atınca su gelmesi, üff tişörtüm kirlenmiş diyince hemen yıkanması ve daha yüzlercesi demek, mutlu muyum? kesinlikle...

Yaz şaka gibi geldi geçti ve birkaç ay içinde sonbahar geliyor... Kışla birlikte en sevdiğim iki mevsimden biri! Benim için sonbahar ve kış (sonbahar özellikle) yeni başlangıçları, ceketleri, yorganları ve ellerimin üşümesini, mükemmel soğuk havayı simgeliyor. O yüzden çok özledim bu iki mevsimi de, hoş geliyorlar, iyi ki geliyorlar...

Barış efendiyi iki saat önce (Ablak olan, diğeri değil) Kıbrıs'a yolladık... Eğer lise 1'de bana gelseydiniz ve yeni geldiğin bu okuldaki bu adamla bir gün aynı evde yaşamaya başlayacaksın, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyecek deseydi hadi len ordan derdim(daha yaratıcı bi laf kesin bulurdum, bakma sen...). Evet, sevgili Barış da aynen benim gibi Doğu Akdeniz Üniversitesi Makine Müh. burslu kazandı... Ona da sabır falan available olan ne varsa diliyorum artık... Ama ben bunu ilk duyduğumda muhteşem sevindim... Kim orta doğu ve balkanların en sevimli adamlarından birini 24 saat 7 gün yanında istemez ki? Üstelik nefis yemek ve masaj yapabilen bir adamsa bu? Evet ya, hepsi bir yana gerçekten mutluyum, sanırım kıbrıs denen o ilk başta çok nefret ettiğim yerde çok büyük bir açığım kapandı artık... İyi şeyler geç başlıyorsa eğer, bu uğruna sabretmeye değer bir iyi şeydi... (-Abi o ekran kartı meme yapmıştır biz sökelim onu... -Olm olmasın bişey? -Sen getir,getir tornavidayı getir, ha bi de bak bakıym hani olmaz da, bişey olursa kaç paraymış bu ekran kartı... -Hask...)

Bu eğer ordan burdan devam versiyonuysa bunu yazmak olmaz... Az önce yeni teknemize baktık marinada diyenler, msn iletisine sürekli o gün nerelere gittiğini, hangi ülkede olduğunu yazanlar (bak bu konuda takdir ettiğim iki insan var; biri Mert(Solkıran) aynen onun ileti cümlesiyle aktarıyorum; "herkes iletisine nerde olduğunu, ne yaptığını yazıyor. sıçıyom, sevişiyom gibi iletiler olsaydı daha içten iletiler görürdük". Ve ikincisi de Rabonra(Hayvan Tolga) tam da onun cümleleriyle alın size iletisi; "Ağrı Dağı Eteğinde...Harbiden de orda; Diyadin'deyim" işte olay budur arkadaş ya, tam bir zen anı... Adam yazmış işte ne güzel, ne o öyle kembriç deyim, king's cross'tayım stuttgart'ta pazar gezdim az önce falan, sinirlendim yine, burun deliklerim büyüdü, Ece korktu, nenem hatun masal anlattı, dede korkut geldi isim koydu falan...) ve (bi öncekini uzun tuttum ya, o yüzden şimdilik üç tane şey yazıcam bu kısma) ilginç ilginç gözlükle,şapkayla, yukarıdan ince ve güzel göstericek şekilde fotoğraflar çekip oraya buraya koyan ve böylece kendini güzel sanan kızlarla cool olduğunu sanan erkeklere sinir oluyorum... (-sizde karizma var mı? varsa kaç santim? -karizma insanın içinde olur, içine girdi mi anlarsın kaç santim olduğunu... adam anlatmış ben yine konuşmayacağım bile...)


Ya o değil de bir Ken ile Ryu vardı... Onlara ne oldu ya? Haryuken ("aduket") falan...

Hiç yorum yok: