Salı, Kasım 06, 2007

Road Trippin

Yine gecelerden, hiç bitemeyen bi gece...

Yine sarhoşum galiba, artık rüyayla gerçeği ayırt edecek kadar bilge hissetmiyorum kendimi.

Ve bir SiyaSiyaBend videosu arkada durmadan dönüyorken açtığım anda gözüme çarpan ilk yazı; "Kendini Bilmekle Başla İşe"

Yüzüme öyle bir çarpıyor ki, alıp beni yere vuruyor... 1 tonluk ağırlığın altında ezilmiş gibi eziliyorum bu sözün karşısında...

Kendini bilmekle başla işe...

Kendini bilmekle başla işe...

Unutmaya çalışıyorum videoyu, bu yazıyı olduğu yerde bırakıp gitmeye ve yatağa gidiyorum... Soğuk yatak... Karanlık, kapkaranlık, Tepecik'li bir fahişenin cinsel organı kadar karanlık oda... Gözlerimi kapatmama gerek yok... Karanlığa sığınsam da huzur vermiyor. Dünya artık eski göz kapatma numarasını yemiyor... Bir yatağım vardı, oralarda bir yerlerde... Annem gibi kokan, babam gibi sarılan bana. Tam olarak var mıydı onu da hatırlamıyorum, rüyayla gerçeği ayıramıyorum, gözlerimi kapatıyorum. Pek sevgili Kum Adam da gelmiyor bu gece beni uyutmaya... Uyutmaktan çok, unutmuş artık beni... Dünyada bir yerlerde bir masumiyet kırıntısı yerden havalanıyor rüzgarla uçuyor, ta kollarımı uzattığım pencerenin önüne kadar geliyor... Uzatıyorum kollarımı bir umutla, uzanıyorum, uzanıyorum, geri çekiliyor usulca, hiç belli etmeden, düşüyorum. Düşüyorum, düşüyorum... Rüzgar her şeyi alıp götürüyor... Zemin. Çok sert çarpıyorum bu defasında... Üstüm başım kan içinde. Başımı göğe kaldırıyorum, mavi değil artık, kıpkırmızı...

Tüm inandıklarım geliyor şimdi aklıma. Hayret. Unutmak için değil miydi bu kadar çaba? Ah, Mick ne güzel de diyor, hepsini siyaha boyuyorum...

Aynada kendime baktım biraz önce. Göz altı torbaları, iğrenç gözüken yağlı saçlar, onca biranın burdayım diye bağırdığı bi göbek, ifadesiz bi surat. Ayna kırılmak istiyor. Dünyada bir yerlerde hiç tanımadığım insanlar o aynalarda kravatlarını bağlıyor, saçlarını tarıyor, sevdiği kıza açılabilmek için provalar yapıyor, yattığım yerden hepsini izliyorum... Hepsinin tek tek hayranıyım... Hepsini tek tek öldüresim var.

Bir adam, dünyanın çok da iyi bildiğim bir yerinde tüm umutlarını bana bağlıyor, bir kadın, aramızda binlerce engel olan bir kadın ona hiç söyleyemediğim sözleri duyabilmek için rüzgara kulak veriyor, esip gidiyor rüzgar... Ben, ellerimde adressiz mektuplar olduğum yerde oturuyorum, penceremden düşmeden hemen önce.

Yine aynı şeyi yapıyorum tüm anlatacaklarımı birbirine geçiriyorum. Tek sebebi var, bu dünyada en çok bilmem gereken şeyi bilmiyorum... Binlerce şey bilen ben, bunu bilmiyorum işte...

Kendini bilmekle başla işe...

Yüzüm gözüm şişmiş, dayanamıyorum daha fazla... Uyuyorum, uyur gibi yapıyorum. Dünya bu göz kapatma numaramı yemiyor ama...

Duygu, biraz duygu? Mazhar ve arkadaşları da güzel demişler...Yalnızlık ömür boyu... Kendi kurduğum kalemde o kadar güzel bir hayat yaşıyorum ki... Tek nüfusun yaşadığı bu kalede her gün bir cenaze kaldırıyorum.

Kollarım iki yana açılmış, kırmızı halıdan içeri düşüyorum ve Swanney soruyor; "Beyefendi taxi çağırmamı isterler mi?" Ambulansın sesini duyabiliyorum.

Bir anda merdivenlerde buluyorum kendimi. Dört basamak sonrasında bir kapı var, ellerimde de anahtar. Zar zor çıkıyorum merdivenleri, anahtarı deliğe sokuyorum, açmıyor. Kapıyı yumrukluyorum son gücümle, kimse açmıyor, kimse açmıyor...

"Acınası hayat tarzı, sınavlar ve ilham vermeyen öğütler artık geride kaldı, önümüzdeki tek gerçek yol artık... Bizi görmelisin Anne, haydutlara benziyoruz, gittiğimiz her yerde dikkat çekiyoruz..." Zamanlardan geçmiş zaman, insanların çok tatlı konuştuğu kıtanın ortasında bir adam, Ernesto "Che" Guevera de la Serna annesine bu mektubu yazıyor... Ah, Ernesto...

Tam ortasındayken her şey dönmeye başlıyor...
Kollarımı uzatıp düşüyorum...
Düşüyorum...
Tüm dünya siyaha boyanıyor...
Aynalar kırılıyor...
Elimdeki mektuplar alev alıp yanıyor...
Bir bira şişesi elimden düşüp kırılıyor...
Duygu, biraz duygu...
Rüzgarda uçan parlak bir parçacık, küçücük bir şey...
Kapanan gözlerim...
Swanney...
Sirenler...
Yalnızlık Kalem...
Açılmayan kapı...
Ernesto...

Kendini bilmekle başla işe...

Midem bulanıyor, dünya yavaşlıyor ama asla durmuyor... Kusuyorum, tüm içimdekini bir kerede kapkara kusuyorum ve o kusmuğun içine yüzümü gömüp uyuyakalıyorum...

Hiç yorum yok: