Cuma, Nisan 06, 2007

Resim...

Geçen yazın sıcak bir gecesiydi galiba... Masada bira vardı, fıstık falan filan daha bir sürü şey vardı... Bizim evin o büyük terasındaydık, havada hafif bir esinti vardı bahçedeki ağaçları ve saçlarımı okşayıp giden... Daha dünmüş gibi hatırlıyorum bahçenin kokusunu rüzgarın yumuşaklığını... Hatırlıyorum çünkü masada benim sahip olduğum en değerli hazinelerin ikisi vardı... Babam ve Amcam... (amcam derken Galler Prensi Edward da diyebileceğimiz Murat'tan başka kimden bahsediyor olabilirim?) Okula başlamama birkaç hafta kalmıştı, ben tüm zamanımı izmir & İzmir Fiestası konulu bir gez-toz sürecine ayırmıştım ama o gece bambaşkaydı... Şu klasik babanın oğlunu karşısına alıp tavsiyeler verme konuşması gibi gelebilir size, belki de öyle olabilirdi ama burda söz konusu olan ben ve babam ise öyle değil diyebilirim rahatça... Üstelik bir de Edward olunca... Biz babamla ve kaçınılmaz olarak Edward la et ve tırnak gibiyizdir eğer bunu karşılayan daha vurgulu bir terim yoksa... Edward a amcam derim çünkü babamın en değerli dostudur lisede tanıştıklarından beri... Daha da ötesi amcam derim çünkü amcamdır kapı komşumuz, ortağımız Bodaral organizasyonlarının belkemiği... Nasıl amcam demem ki?
Kusura bakmayın galiba konuları iç içe geçirerek anlatıyorum ama ne yapayım o gece ve bu iki değerli dostum aklıma geldikçe tutamıyorum kendimi... Babama dostum derim çünkü... Aslında çünkü falan yok... Çünkü olmadığı için o benim dostum zaten...


Neyse... O gece oturduk o masanın etrafında ve konuştuk... Ben her zamanki gibi iki dostumun sözlerini dinledim... Ve amcam o an anlamını tam olarak kavrayamadığım bir laf etti... Belki de dedi bu bir aile olarak son toplanmamız... Belki de senin bu evden son adımını atışın ve belki bir daha hiç bir zaman uzunca birlikte olamayacağız... Konuştuktan ve önümdeki biraları içtikten sonra çıktım yukarıya, belki de bir korunma içgüdüsüyle sıcak yaz havasına rağmen sardım yorganıma kendimi... Bütün gece gözlerimi kırpmadım bile bir kez olsun... Aynı sözleri düşündüm durdum... Bu değil miydi istediğim? Genç yaşta zengin olmak? Evden çıkıp dünyayı kucaklamak... Korkuyor muydum? İpleri elimden kayıp mı ediyordum? O gece uzun uzun kendimi sorguladım... Güneş doğarken kendimle yaptığım savaşın sonuna gelmiştim... Öncelikle bir hayal kurdum... Babam hep bir resim olsun gözünde der, ve o resmi çizene kadar bırakma çalışmayı, denemeyi... O resmi çizmiştim o gece... Resimde taş evlerinin yeni ekip biçtikleri bahçesinde çaylerını yudumlayan iki tane keyif düşkünü adam vardı, onların yanında da onlardan aşağı kalmayan bir tane adam daha... Ve bu adamlar bir daha o bahçeden asla kalkmamaya yemin etmiş gibi duruyorlardı... Resmin diğer yanında da tüm dertlerinden sıyrılmış bir kadın vardı... İlk olarak bu resmi çizmiştim kafamda ve ikinci olarak da yemin ettim... Ne için mi? Kafamdaki o resmi çizmek için... İnsanlar sorarlar şu hep bahsettiğin o uykularını kaçıran seni bu hayata bağlayıp adayan o durmadan uğrunda çalıştığın hayalin ne? , diye... Benim hayalim sadece bir resim ve ben asla durmayacağım...

Son olarak küçükken hep babama ve Edward a bakıp düşünürdüm... Acaba benim de onlar gibi senelerce yanımda olan ve bir gün bile benden ayrılmayan bir dostum olacak mı diye... Şimdi anladım ki ben onlardan çok daha şanslıyım... Benim bir değil iki tane öyle dostum var...

Hiç yorum yok: