Cuma, Nisan 29, 2011

Good Times Bad Times

Bu aralar buralar çok bluegrass kokuyor, bilemezsin.

Gitarımı alıyorum elime, hep aynı şeyi çalıyorum. Sanki gözlerimi kapatınca Willie karşımda; bana konuşuyor, elinde viskisi. Diyor ki;

"Bir sürü kadın, bir sürü şehir, bir sürü şarkı, iyi zamanlar, kötü zamanlar... Öldüğümde söylemelerini istediğim tek şey; iyi çalardı. Gerçekten iyiydi."

Viskiden yudumluyor. Dışarıda hava yağmurlu. Sadece gıcırdayan tahtaların sesi var ve yağmurun. Ara sıra yoldan geçen birkaç tane kamyon ve araba, o kadar. Sonra gitarın bilindik tınısı yarıp geçiyor havayı. Bu sese aşinayım, başka çok az sese olduğum kadar. Sanki hep yanımda olan bir arkadaşım gibi, ses beni kucaklıyor. Willie viskisini içmeye devam ediyor.

Bugünlerde huysuz biraz ihtiyar Willie. Dönüp yüzüne bakıyorum, bakışları ağır, yorgun. Sanki "benden bunu bekleme evlat" der gibi, "sadece o gitarı çal işte".

Sonra ekliyor; "blues kendini kötü hisseden iyi bir adamdan başka bir şey değildir". Ben senin iyi bir adam olduğunu biliyorum Willie, iyi bir adam olduğumu biliyorum.

Sesler ellerimde. Notalar değil, sesler. Sadece sesler var şimdi. Hiç umursamıyorum hangi perdeden hangi sesin çıktığını. Kalbim bana böyle yapmamı söylüyor. Rahatlamıyorum. Kendimi daha iyi hissetmiyorum. Tek parça değilim, ama sesler ellerimde.

Kafamı kaldırıp tekrar Willie'ye bakıyorum ve o da bana bakıyor.

Karanlığa bakıyorum ve o da bana bakıyor.

Buralar çok fazla mavi kokuyor, bilemezsin.

"Toparlan" diyor Willie, yola koyulmalıyız.

"Son bir kez daha çalayım şunu tekrar" diyorum. Elim yine tellere gidiyor. Viski şişesinin kapağını yavaşça açıyor Willie, gitarın sesinin arasından hafifçe söylendiğini duyabiliyorum.

"İyi zamanlar, kötü zamanlar..."



Pazar, Nisan 17, 2011

A Symphony In C


Bir oraya, sonra bir daha bir bakıyorum bir buraya, bir şuraya türkçe ne kadarına izin veriyorsa o kadar yere; kafam; gidiyor da geliyor. Boğuluyorum. Midem bulanıyor, bunda metafor yok (midemde en azından).

Neler geçiyor aklımdan, ben bir bilebilsem, o kadar hızlılar ki manual olarak yetişmemin imkanı yok. Eh, otomatik de bende yok, 80lerin sonunda yapılmış şeyde otomatik mi olurmuş efendim hiç? (mercedes de falan vardır belki, manda kasalı böyle konsolos arabası tadı)

Neyse, neyse değil; o konsolosun arabasını da şoför kullanıyor, hem para alıyor, hem de otomatik araba kullanıyor...

Neyse, bu sefer neyse; herkesin bir fikri var. Aslında hiç kimse sadece yer kaplamıyor, herkesin baya baya, çok ciddi, hani harbiden yani delikanlı gibi baya da yani ciddi gerçekten, öyle şaka değil, denyoca da olsa, çığırlar da açsa, yani gerçekten ciddi ciddi, az ciddi değil, bir fikri var.Bazen aklım almıyor ha. Gerçekten, nasıl oluyor? Bence herkesin fikri olmalı, herkesinkafasından bir şeyler geçiyor, ama anlamıyorum bazen; değişkenler ne? Parametreler ne? Hangi grafikten bakacağız değerleri?

80'lerin sonu dedim ya, bazen çok karizmatik geliyor aslında, ben doğduğumda herkesin yine fikirleri vardı. Hem de çok güzel aslında; 80'ler. Babam çok değil, 4-5 sene evvelinde annemi arayamıyor, ona mektup yazıyordu uzaktan. Bırakın bir uçağın kanadının altını, haritalarda önünden geçmediğim yerlerde birilerini öldürüyorlardı, müzik güzeldi (buna da geleceğim, gelmek istiyorum, of), ne bileyim babamlar evde limondan mayonez yapıyorlardı (siz mayonezin öylece oluverdiğini mi zannediyordunuz? ben öyle zannediyordum), konserlere gidip ya da belki bir film izleyip dünyayı ele geçirebilecek fikirlerle eve dönüyorlardı, insanlar hep ama hep ince bellilerdi, pantolonları bir garipti ama iyiydi falan filan. Ben de hepsini nerden biliyorum? Babama soruyorum işte, mayonezi evde yapardık diyor (bu kadar anlatıyorum da açtım baktım tam ben doğduğum aralarda ne olmuş diye, Turgut Özal cumhurbaşkanı olmuş. Peh der geçebilirdim ama Turgut Özal önemlidir; o olmasaydı asla ergenlik zamanlarımda babama "ee ama böyle Turgut Özal işletme mantığıyla Süleyman Demirel laflarını kombine edip çocuk mu yetiştirilir?!" diyemezdim).

Neyse işte, yine neyse; o zamanlarda ben ve akranlanım doğduk; dünyanın bana göre en karaktersiz, en deri ceket giymeyi hak etmeyen jenerasyonu. Seksenleri zaten kaçırmış, doksanlarda aklı yerinde olmadığı için hatırlayacağı şeyler Burak Kut ve atari salonları arasında gidip gelecek olan bir topluluk.

O da değil de yazının başını dönüp okumaya korkuyorum;kim bilir nelerden bahsedecektim... Plan yapmak lazım ya, çok plan yapmak lazım, hep planlamak lazım. Benim de bir fikrim var ama bir planım yok. Hayır hayır; benim fikirlerim var, bir sürü var, çok var, sığmıyorlar diye puntoyu küçültüyorum bu kez de görünmez oluyorlar, fontu değiştirmeye ise götüm yemiyor.

Neler geçiyor aklımdan, bir bilebilsem...

Ama ben çok sıkıldım. Her zamanki gibi değil, sadece sıkıldım işte, artık kendime bu benim hakkım değilmiş, bunu gizli gizli yapmak zorundaymışım, çok ayıpmış gibi davranmayacağım. Sadece canım sıkılıyor işte ve sarmıyorum hiçbir yere; kendime sarıyorum ben küçük küçük, küçük küçük.

Size bir sır vereyim mi? Yaklaşın.

Do majör en sevdiğimdir. Belki sadece harfinden dolayı ve hiç arıza almaz içinde, arızayı sevmez, huzuru kaçar, canı sıkılır.

"So you'll be an Austrian nobleman?
Commissioning a symphony in C.
Which defies all earthly descriptions
You'll be commissioning a symphony in C." (*)

(*) Cake'den.

Pazartesi, Nisan 11, 2011

Physics is a Bitch


"Fluid; it's a difficult subject. You have to understand the physics behind it, you have to understand and assume how the fluid behaves. After you understand these, you can solve any problems regarding hydraulic machinery. This is what engineers do, not just memorizing problems solved in the class. You have to derive a solution. In the midterm exam last week, I asked a question, your first question and it was easy, just a pipe with two pumps. But only one of you had the ability to solve it. It was not in the book, it was unlike any problem solved in the tutorials or the class. But it was one of the easiest. You just had to use your mind. Please do not memorize, just use your mind so that you can find a solution for anything you encounter. I just can't believe only one of you did it. So, although he had some mistakes here or there, I gave him 90 points."


-Dr. Loay Aldabagh

Bölümün küçük seminer odasındaki rahatsız tek kişilik masalardan birinde uyuklarken bu sabah ve içimden "geç işte ya, tamam zaten canım sıkılıyor, engineer falan sen de kafa ütülüyorsun Loay" diye düşünürken benden bahsettiğini nerden bilebilirdim ki?

Bernoulli'yi seviyorum, bazen.

Pazar, Nisan 10, 2011

Jealous


-When did you become so good at this?
-I had the best teacher.
-Who?
-You.
-Really?
-Yeah.
-So... Do you lose your virginity with me, in the future?
-Mm.. No,sorry.
-Hmm...
-Are you jealous?
-Shut up!
-I like it when you're jealous.
-Really?
-Yeah.
-Love him.
-Who?
-Me.
-But I love you.
-No, me of this time; it will be your love which makes him who he's supposed to be; me. (*)


(*)İzlediğim en güzel sex sonrası diyaloglardan biri bence, Misfits'den. Birazcık da değiştirdim kestim yapıştırdım. Çok bir şey ifade etmemiş olabilir ama adam zamanda geriye gelmiş, ordan anlayıverin işte...
Ve not; bebeğim söz, biz de çektireceğiz tabelanın önünde öyle, çok canım istedi (burda söz kendime biraz da) (: