Bir yudum içkiydi sanırım kadehi dolduran... Ve ardından da dudaklarıma dokunup aşağı doğru yakarak giden... Galiba içime yapışıp kalan korku ölüm korkusu değildi... Yeterli olamama korkusuydu... Belki o da değildi... Bilmiyorum... Ağzımda kalan tat neydi peki? Acı mıydı? Tatlı mıydı? Bir yerlerden tanıdık ama bilmiyorum işte yine de...
Bir ayağımın önüne diğerini atarken ne vardı aklımda? Beynimin kıvrımlarında dönüp duran neydi? Tüm gece yürürken aklımda olan neydi? Yudum yudum içerken aklımdaki neydi? H,ç tanımadığım insanlarla konuşurken aklımdaki neydi?
İçimdeki Tanrı o saatlerde meşgul muydu? Beni uyutmak için gelmesi gereken Kum Adam o saatlerde meşgul muydu? Beni bulmasını ama rahat bırakmasını istediğim kalabalıklar o saatte meşgul muydu? Bilmiyorum...
Daha önce de demiştim ya... Saçlarım düzgündü, silahlarım doluydu ve dikti başım diye... Bu sefer yaralarımdan kan akıyordu galiba çünkü korkuyordum...Dünyadan korkuyordum belki... Belki içindekilerden, belki de kendi içimdekilerden... Evet, bu en mantıklısı...
Garip şey insan vücudu... Bazen gözlerini kapatmak istesen de kapatamazsın... Bu çok sevdiğim sözler o anlarda ne kadar da çok uyuyordu bana...
Tüm bunları düşündüm tüm gece ve sürüklendim durdum.. En son durağım olan ve burda en sevdiğim yer olan stadyuma vardığımda soluk bir kıbrıs güneşi üzerime doğuyordu... Benimle birlikte tüm korkularımın üzerine... Güneşe baktım ve bir kez daha sayıkladım içimden...
"Devam et..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder